Laz Dili ve Alfabesi

Kamil Aksoylu

Son yılları saymazsak Lazca hakkında kapsamlı olarak bilinen bir dilbilimsel çalışma ne yazık ki yoktur. Son yıllarda yapılan çalışmalarla önemli bir aşamaya gelinse de dilbilimcileri yazım dili için henüz yeterli seviyeye varılamadığını söylemektedirler.
Lazca, Kafkas dilleri grubunda Güneybatı Kafkas dil ailesi içinde yer almaktadır. Gürcüce, Svanca ve Megrelce Güneybatı Kafkasya dil ailesinin diğer üyeleri olarak tanımlanmaktadır. Bu üç dil içinde Lazca en çok Megrelceye yakındır. Megrelceyi Lazların Gürcistandaki akrabaları Megreller konuşmaktadır. Dilbilimcileri Lazca ve Megrelce için antik Kolheti dili olan Zancanın zaman içinde ayrılıp iki dil haline geldiklerini söyler. Antik Kolheti Kültürünün günümüzdeki mirasçı ve temsilcileri de Lazlar ve Megreller kabul edilmektedir.

Lazcanın yakın bir zamana kadar hiç yazılamamış olmasından dolayı standart bir yazım dili oluşturulamamıştır. Standart bir yazım dilini oluşturabilmek Lazcanın sürekli yazılıp geliştirilebilmesine bağlıdır. Bugüne kadar yapılan araştırmalarda Laz Alfabesini oluşturma çalışmalarının 1920’li yıllarda başladığı görülmektedir. 1929 yılında eski Sovyetler Birliği Sohomi’de yayınlanan “Mç’ita Murun3xi” adlı dergide ilk defa Latin harflerine dayalı bir Laz Alfabesi kullanıldığı bilinmektedir. Derginin sorumlusu olarak İskender 3’it’aşi adı geçmektedir.
1935 yılında eski Sovyetler Birliği Sohumi’de, ilkokula başlayanlar için ALBONİ adında Lazca alfabe kitabı yayınlanır. Bu yayında yine İskender 3’it’aşi imzası vardır.(3’it’aşi imzalı 34 harfli bu Laz alfabesinin 1994 yılında Türkiye’de tıpkıbasımı yapılmıştır) ALBONİ’de İskender 3’it’aşi’den Lazların büyük şairi ve bilim insanı olarak söz edilmektedir. Kitabın arka kapağındaki notta İskender 3’it’aşi’nin 1938 yılında Stalin’in direktifiyle katledildiği söylenmektedir.
Daha sonra Türkiye’deki çalışmalarla geliştirilen alfabeleri izlemekteyiz. Türkiye’de Lazca üzerine geniş araştırmalarıyla bilinen Fransız dilbilimci Georges Dumezil’in 36 harfli transkripsiyonu (çevriyazı) vardır. Dumezil geniş araştırmalarını bu 36 harflik çevriyazıyla yayınlamıştır. 1937 yılında yayınladığı “Contes Lazes” isimli yayınında İstanbul’da tanıdığı Arhavi’li Niyazi Ban isimli şahısla çalıştığından söz etmektedir. 1967 yılında yayınlanan “Documents Anatoliens” adlı çalışmasını yine Arhavi Şenköy’lü bir gençle yaptığını söylemektedir.
1984 yılında Arhavi’li bir edebiyat öğretmeni olan Fahri Kahraman, Dumezil’in transkripsiyon sistemini geliştirerek Latin harflerine dayalı 35 harfli bir Laz Alfabesi hazırlamıştır. Lazoğlu alfabesi olarak bilinen bu alfabe Türkiye’de ilk defa 1993 kasım ayında yayınlanan Lazların Türkiye’deki ilk yayın organı OGNİ dergisinde kullanılmıştır. Türkiye’deki Lazların ve Laz yazar çizerlerin büyük oranda benimsediği bu alfabe 1993 yılından bu yana kullanılmaktadır.
2003 yılında Japon dilbilimci Goichi Kojima ve İsmail Avcı Bucaklişi imzasıyla yayınlanan Lazca Gramerde Lazoğlu alfabesi olarak da tanınan Fahri Kahraman’ın geliştirdiği alfabede iki harfin sıralaması yeniden yapılmıştır. Lazoğlu alfabesindeki sıralamada uluslar arası harf dizinine uymayan Q ve X harflerinin yerleri Latin harflerine uygun sıralamaya yerleştirilmiştir.
Japon dilbilimci Goichi Kojima 1970’li yıllardan beri Türkiye’de konuşulan diller üzerine dilbilimsel olarak çalışmalar yapmaktadır. Türkiye dışında da dünyada konuşulmakta olan 200 dolayında dil üzerinde bilimsel çalışmaları vardır. Dilbilimci, kompozitör ve etnolog olan Kojima, iyi bir Türkolog olmanın yanı sıra aynı zamanda Lazcayı yöreden yöreye, köyden köye, bir dereden öbür dereye değişen konuşma ağızlarını bilen bir Lazologdur.
Goichi Kojima Lazca diyalektlerde bulunan fonemlere göre 38 harfli bir Laz Alfabesi geliştirmiştir. 35 foneme göre tek, üç foneme göre de birleşik iki harfli alfabe, alfabetik sıraya göre aşağıda verilmektedir.
A, B, C, Ç, Ç’, D, E, F, G, Gy, Ğ, H, İ, J, K, Ky, K’, Ky’, L, M, N, O, P, P’, R, S, Ş, T, T’, U, V, X, X’, Y, Z, Z*, 3, 3’
1992 yılında Ant Yayınları tarafından çıkarılan Peter Alford Andrews’in “Türkiyede Etnik Gruplar” adlı kitabında Lazca şöyle tarif edilir. “Lazca (Lazuri Nena), Güney Kafkasya dillerinin Zan ya da Kolhian kolunda Mingreli ile birlikte sınıflandırılır; bu yüzden Gürcü dili ve Svancayla akrabadır. Lazca ve Mingreli dili birbirine oldukça benzer” Evet Andrews’in bu tespiti inandırıcıdır. Lazca konuşan biri Megrelce konuşan biriyle rahatlıkla yüzde 60-70 oranında anlaşır.
Gürcü akademisyenleri Lazcayı Gürcü dilinin bir diyalekti olarak saymaktadır. Tarafsız dilbilimcilere göre bu görüş bilimsel bir dayanağı olmayan tamamen siyasi bir görüştür. Goichi kojima bir dilin başka bir dille aynı kökenli olup olmaması ile aynı dil olup olmaması farklı bir konudur der. Lazcanın Gürcüce ile aynı kökenli dil olması aynı dil olduğu anlamına gelmez. Nitekim batı dillerinin (Hint-Avrupa dilleri) aynı kökenli olması her birinin ayrı bir dil olmaları gerçeğini değiştirmiyor. Kojima sitemizde de yayınlanan bir makalesinde bu farklılığı şöyle izah eder. “Köken araştırmada cami, belediye, jandarma, lise, askerluği, enflasyoni gibi başka dilden gelme olduğu bilinen kelimelere bakılmaz. Ancak başka dilden gelme ihtimali en az olduğu düşünülen temel kelimeler karşılaştırma konusu olur. (Örneğin göz, kulak, el, ayak, bir, iki, üç, büyük, küçük, beyaz, kırmızı, siyah, yemek, içmek, uyumak, yürümek, koşmak vs. Ama temel kelimelerin başka dilden gelme ihtimali sıfır değil. Örneğin Türkçe siyah kelimesi aslı Türkçe değil. Rusça göz kelimesi aslı Rusca değil.) Ayrıca yansıma ve bebek dilinden oluşmuş olduğu düşünülen kelimeler de karşılaştırma konusu olmaz. (Örneğin baba, anne, dede vs)
Gürcistanlıların bu konudaki çalışmaları bilimsel değil. Çünkü onlar Lazca, Megrelce ve Svanca Gürcücedir diye fikri baştan ideoloji olarak önüne sürüp sırf onu ispatlamaya çalışıyorlar. Hatta ispatladıklarına inanmak istiyorlar.”
Bu konuda eğer söylenecek bir başka söz varsa, Türkiye’de yaşayan yüz binlerce Gürcü ve Laz vatandaşlarımız bir araya geldiklerinde kendi dillerinde ne kadar anlaşabildiklerini sormaktır. Lazca ile Gürcüce’nin aynı dil olup olmadığının bir kanıtı da sanırız bu olur.
Türkiye’de de resmi görüşün bazı sözcüleri Lazcanın Ural-Altay dil grubunun alt kolu olduğunu ciddi ciddi savunurlar. Türkçe ile Lazca arasında o kadar farklılıklar var ki, bunu anlamak için dilbilimci olmaya da gerek yok.
Lazcada ses olarak fırlatmalı ünsüzlerin (sessizlerin) olması, Türkçedeki büyük ünlü-küçük ünlü ses uyumunun bulunmaması, kelimelerin hem önden, hem sondan, bezen iki taraftan da, bezen de ortadan ek alması, fiil ve isim çekimlerinin farklılığı ve Kafkas Dilleri ile ortak özellikleri ilk bakışta Lazcanın Türkçeden ne kadar farklı bir dil olduğunu göstermektedir.
Ne var ki Lazcanın yazılı dil olmayışının dezavantajları günümüzde de sürmektedir. Kullanım bakımından hiç bir zorluk olmadığı binlerce yıldır yazılmadığı halde halen on binlerce insanın anadili olmasından anlaşılmaktadır.
Lazca birçok dilde olduğu gibi farklı diyalektlere sahiptir. Coğrafi olarak çok geniş olmayan bölgede ilçeler arasındaki diyalektlerde bazen anlaşılması sorun olacak kadar ciddi farklılıklar vardır. Dilbilimciler diyalekti yerel bir biçim olarak tanımlarlar. Goichi Kojima “Fonoloji ve Morfoloji Bakımından Lazca” adlı makalesinde diyalektler için şöyle der: “Her bölgenin, her köyün, her mahallenin, her sokağın, hatta her mesleğin yada kişinin diyalekti vardır. Diyalektlerin sayısını saymaya kalkmak anlamsızdır” diyen Kojima’ya uyup diyalektleri saymaya kalkışmıyoruz.